ŞEBNEM HASSANİSOUGHİ’DEN ÇOK ÇARPICI BİR RÖPORTAJ!
EN BÜYÜK SORUNU SOYADI... HAYATI BOYUNCA ONU KODLAYABİLMEK İÇİN UĞRAŞMIŞ. O BİZE DE BİRAZ SORUN AMA KALAN HER ŞEY YERLİ YERİNDE.
En büyük sorunu soyadı... Hayatı boyunca onu kodlayabilmek için uğraşmış. O bize de biraz sorun ama kalan her şey yerli yerinde. Ne yetenek eksik, ne güzellik. Yerli dizilerin aranan yüzlerinden Şebnem Hassanisoughi’yle yeni katıldığı ‘Poyraz Karayel’i ve oyunculuğa bakışını konuştuk. Biraz da didiştik ama olsun!
Soyadınız büyük soru işareti. Ne demek Hassanisoughi?
Bugünkü Farsçada tam olarak var olmayan bir kelime sanırım ama kabaca ‘güzelin yolu’ gibi bir anlamı var. Hasaanisoogi diye okunuyor. Nağmelice...
Bu soyadla şöhret olmak zor değil mi?
Zor olmaz mı! Şöhreti bırak, gündelik yaşam hiç kolay değil. Birine söylerken kodluyorum: ‘Hatay-Adana-Samsun-Samsun’ diye başlayan üç dakikalık bir ezberim var, onun sayesinde çok rahatım. Şaka bir yana, ilk seferde doğru anlaşılınca çok şaşırıyorum. Tanıştığım çoğu insan soyadımı ezbere yazma ya da söyleme oyununa başlıyor. O sırada ortaya çıkmayan tuhaflık yok. Hatırlayınca hâlâ en çok güldüğüm, suratıma bakarken “Aa Japon musun sen!” denmesiydi.
İnternette isminizi arayınca ‘Şebnem sevişme ya da frikik” gibi sayfalar haberler ilk olarak çıkıyor... Yaptığınız işler yerine ilk bu haberlerin çıkması üzüyor mu?
Üzmüyor. Niye ben üzüleyim, bir sürü iş varken bunlarla ilgilenenler üzülsün. Benim işim rolü var etmek. Bir de o niyetle seyredenin algı seviyesi için üzülemem, kusura bakmayın!
Hayatta nelerle derdiniz var?
Bir şeyi dert edinmek benim derdim ama yanlış anlamayın bu sürekli dertli bir halde dolaşmak demek de değil. Hayatın doğası gereği. Yani yaşamayı dert ediyorum. İnsanı dert ediyorum. Hayvanı, doğayı, özgürlüğü, umudu, aşkı... Ayrıca sevgiyi, korkuyu, iktidarı, savaşı, sömürüyü, hırsızlığı, sevgisizliği... Hepsini...
Siyaset ne kadar hayatınızda?
Sabahlara güncel politikayla başlamayı reddedeli çok olmadı.
Hiç mi yok yani?
Olur mu hiç! Hâlâ tıkandıkça siyaset felsefesine dair yazılar okuyarak titreyip kendime dönmeye, yordam bulmaya çalışıyorum. Çünkü aklıma mukayyet olmaya çalışıyorum.
BEGÜM BANA LUNAPARK OLDU
Bir röportajınızda ‘kadınların erkekleştiğin’ söylemişsiniz...” Nedir size bunu hissettiren?
Sokağa çıkınca nedensizce, sevgisizce sertleşenler daha görünür oluyor. Siz de görmüyor musunuz bunu? Kadınlıkta yumuşaklık ve açıklık var. Özgürlüğe, sevgiye, paylaşmaya, masala, büyüye, hayale yakınlık var. Ama maalesef bunların hiçbiriyle de para kazanamazsın. Çok açık değil mi?
Peki kadın olarak oyunculuk yapmanın zorlukları ne?
‘Bir kadın olarak’ diye başlayan sorulara edeplice yanıt vermek...
Bu sert oldu ama yıkılmadım! Diziye geçelim madem. ‘Kayıp Şehir’, ‘Bana Artık Hicran De’ ve ‘Poyraz Karayel’de zengin ailenin kızı rolündesiniz... Neden bu tip roller hep sizi buluyor?
Zengin aile çocuğu olmak tek tip olmak demek değil! Her biri bambaşka zenginlikler, bambaşka aileler. “Çünkü onları harikulade, enfes oynuyorum, fakir rolü oynayayım sen beni o zaman gör” mü demeliydim yoksa!
Diyebilirsiniz, neden olmasın!
Tabii ki demeyeceğim. Ekranda öyle denk gelmiş. Yoksa tiyatroda da, sinemada da farklı sosyo-ekonomik sınıftan insanı oynadım.
Poyraz Karayel’e sonradan dahil oldunuz. Her şeyin yerine oturduğu bir sete sonradan girmek avantaj mı dezavantaj mı?
Benim durumumda büyük avantajdı. Sahiden her şey yerini bulmuştu. Tatlı tatlı dahil oluvermenin tadını çıkardım.
Canlandırdığınız Begüm karakteri size ne ifade ediyor?
Benim için lunapark gibi. Gördüğüm en çekici kadınlardan. Eski alkolik. Gerçi biliyorsunuz, alkoliğin eskisi olmaz! Sevmeyi öğrenememiş ama bildiği haliyle çok seven, sevilmeyi arzulayan birisi. Oğluna iyi bir anne olmak, eski kocasıyla yeniden mutlu olmak istiyor. Hayatı travmalarla geçmiş. Son zamanlarda yaşadıklarıyla hayatta kalmış olması mucize olan, ısrarcı, yalnız bir kadın.