MELEK BAYKAL ŞEBNEM ÖZCAN'A AÇIKLADI: BAZILARI HANEDANDANMIŞ GİBİ KASILIYORLAR

STAR TV'DE 'MELEK' PROGRAMINI SUNAN ÜNLÜ OYUNCU MELEK BAYKAL BİR YIL ARADAN SONRA İLK RÖPORTAJINI ŞEBNEM ÖZCAN'A VERDİ. BAYKAL, BAZI SANATÇILARI SERT ELEŞTİRDİ...

RÖPORTAJ: ŞEBNEM ÖZCAN
40 yıllık tiyatro oyuncusu Melek Baykal, Devlet Tiyatrosu sanatçısı olarak yüzlerce oyunda rol aldı. Ardından, Ferhunde Hanımlar, Cennet Mahallesi, Akasya Durağı gibi sevilen uzun soluklu dizilerde oynadı.
Son iki sezondur ise, ağır duruşu ve hanımla her sabah kahkaha atan, göbek atan sunucuların aksine ekrana seviye katıyor.  Melek Baykal ile oyunculuğu, son işini, meslektaşlarını ve hayatı konuştuk. Şebnem ÖZCAN


-Özellikle kadın programları arasında kıyasıya bir rekabet var. Ekran karşısında program sunmak nasıl, zor mu?
Eskiden her alanda program yapmak çok kolaydı. Çünkü bu kadar kanal yoktu. Bu kadar izleyici kitlesi de yoktu. Şimdi insanlar ekranın karşısına yapıştılar, oturuyorlar. Bundan 15-20 sene önce kadın kuşaklarını doldurmak yani seyirciyi ekran karşısında toplamak çok kolaydı. Çünkü, karşında çok güçlü rakiplerin yoktu. Şimdi öyle değil, şimdi hem kanal sayısı çok, hem rakipler çok kıran kırana bir yarış var. Ben bu işi yapmaya 6 seneden sonra ikna oldum. 6 sene benim yapımcım beni bu işi yapmaya zorladı. Hep dedim ki “Bu iş benim işim değil. Benim kulvarım değil. Ben bu işi beceremem, yapamam” 6 sene önce bana bu iş teklif edildiği zaman, “Tamam, yaparım” deyip cahil cesaretiyle dalsaydım ne olurdu, belki şu anda hiç izlenmiyor olurdum. Onun için bazı şeyler sizi besler, besler. Ondan sonra kendini atarsın ortaya.
 
RAKİPLERİMİN HEPSİNİ SEYREDİYORUM
-Yıllardır ekrana çıkan çok güçlü rakipleriniz var. Sizin programınızın diğerlerinden farkı ne?
Sabah kuşağında program yapan bütün arkadaşlara saygı duyuyorum. Kimse kimsenin rakibi değil aslında. Ne ben onların rakibiyim, ne de onlar benim rakibim. Hepimizin söylediği şey farklı, verdiği mesaj farklı... Ne ben kimsenin rakibiyim, ne de bir başkası benim rakibim. O nedenle herkesin yolu açık olsun.
-Peki siz bir kadın olarak hangi programları seyrediyorsunuz. Saydığımız isimlerden kimlerin programını izlemiyorsunuz?
İşim gereği hepsini seyrediyorum. İşim gereği seyretmekte zorundayım aslında. Sevgili Saba Tümer’i de izliyorum, vaktim olduğu müddetçe ama. Seda Sayan’ı da izliyorum. O kuşakta kimler varsa onları izlemekle kendimi görevli hissediyorum. Bu işi yapıyorsak, “Ben onu izlemem” demek çok yanlış olur. Her şeyi izleyelim bence.

STARLIK EGOLARIM YOKTUR
-Kadın programı sunmanın zorlukları nelerdir?
Pek çok şey var. Bir kere hitap ettiğiniz kitle önemli. Kime hitap ediyorsanız, hangi yaş grubuna hitap ediyorsanız, hangi eğitim düzeyindeki kadına hitap ediyorsanız bunların hepsi çok önemli. Canlı yayın çok zor bir şey. Sürekli ekranda iyi olmak zorundasınız. Bugün çok hastayım, geçen gün grip aşısı yaptırdım bugün dökülüyorum. Çok enteresan bir şey, Stüdyoda öyle bir adrenalin var ki oraya çıktığımız anda o zaman diliminde her şey bir anda duruyor, hastalığınız bile duruyor. Yayın bittiği anda “Ben çok kötüyüm” falan dedim. Tiyatroda da çok başıma geldi. 39.5 ateşle sahneye çıktım, çıktığım anda hiçbir şey yoktu. Oyun bittiği anda düştüm mesela. Böyle bir sihri var bu işin. Zor tarafı sorumluluk duygusu… Kimse bu işi kolaya almasın. Ve bu kulvarda yarışan bütün dostlara, pek çoğuyla merhabam bile yok belki ama herkes için yolları açık olsun, diyorum.
-Melek Baykal programına nasıl hazırlanıyor?
Benim öyle garip starlık egolarım filan yoktur. Bazı sunucular için inanılmaz odalar hazırlanıyormuş. Benim hiç böyle hırslarım yok. Şeker hastası olduğum için bir tane elmam, üç tane kayısım, kuru yemişim o kadar yani. 

GÜRSE BİRSEL'İN TEKLİFİNİ KABUL ETMEDİM
-Bu işin püf noktası samimiyetten geçiyor değil mi?
Evet, sahici olabilmek lazım... Şurada nasılsam, gerçekten ekranda da öyleyim. Yani ekranda tavus kuşu gibi duramıyorum mesela ben. Elimden gelse günlük kostümümle çıkmak istiyorum. Süs bebeği gibi süslenip püslenip oraya çıkamam. Bunu yapamam, neysem oyum…
-Yaptığınız işten memnun musunuz?
Çok mutluyum ben bu işi sevdim. Ancak, Türk seyircisi nereye kadar beni bağrına basar, nereye kadar beni taşır onu bilemiyorum. Ama tabii ben oyuncuyum. Bunu atlamamak gerekiyor. Seti de tiyatroyu da özlüyorum ama daha çok tiyatroyu tabii ki. O başka bir şey çünkü. Özlüyorum ama şu anda ikisini birden yapamam. Bakın ben bu işle ilgili kontratımı yaptırdıktan 5 gün sonra bana bugün Türkiye’nin en çok sevilen sit-com’larından ‘Yalan Dünya’dan teklif geldi. Sevgili Gülse Birsel aradı beni. Dedi ki ”Ben sizinle sit-com da çok çalışmak istiyorum. Lütfen birlikte olalım Melek Hanım”… O kadar üzüldüm ki… Çok üzüldüm çünkü Gülse Birsel bu anlamda çok önemli bir isim… “Lanet olsun ki şu anda geldi bu teklif” dedim… “Neden?” dedi. “Şu anda da yapabiliriz. Ben size söz veriyorum, 1.5 günde bitireceğim işinizi. Sadece haftada 1.5 gününüzü bana vereceksiniz. Anne karakterini canlandıracaksınız.”… Dedim ki “ O kadar yüreğim sizinle çalışmak istiyor ki… Senelerdir, ‘sit-com yaparsam bunu bir tek Gülse Birsel’le yaparım’ diye söyledikten sonra şu şansızlığıma bakın. Ama bu benim kuralım. Ben kolay kolay kurallarımı çiğneyen kadın değilim. Biraz kurallarımın arkasında duran bir kadınım. İki işe konsantrasyonumu bölmeyi sevmiyorum galiba.” … Bunu yapan arkadaşlarım var mı var, ama o zaman ben bunu yaparsam seyircinin illüzyonunu bozuyorum. Hem de konsantrasyonumu dağıtıyorum ve ne o tarafa çok yararlı olabiliyorum, ne bu tarafa çok yararlı olabiliyorum. Bir de set olayını biliyorum, o 1.5 gün olur 5.5 gün. Çünkü set işi belli olmaz. Onun için bir türlü cesaret edemedim. Ve teklifi kabul etmedim.

DİZİ KALKINCA UMUTLAR ÇÖPE GİDİYOR
-Dizi filmler çok çabuk yayından kaldırılıp çöpe atılıyor. Sizde başarılı bir dizi oyuncusu olarak bu olayı normal görüyor musunuz?
Tabii ki görmüyorum. Şunun için görmüyorum, dizi sektörü çok büyük bir sektör Türkiye’de şu anda. Çok büyük emeklerle yola çıkılıyor, geceleri gündüzlerine katılarak emekler verilerek o diziler çekiliyor ve maalesef neticede emekler çöpe atılıyor. Öyle bir hale geldi ki sektör, belki bunda kanallar suçlu, belki bunda yapımcılar suçlu; televizyonlarınızı açıyorsunuz diziden başka ne izliyorsunuz, ne var? Böyle mi olmalı? İşte o durum, netice olarak bunu getiriyor. Belki buna toplu olarak bir çözüm bulmak lazım. Hem emek atılıyor hem de umutlar çöpe atılıyor. Çok acı bir şey bu.
-Fatma Girik, Murat Ünalmış ve Hazal Kaya’nın dizileri yakın zamanda yayından kalktı bu konuda ne diyeceksiniz?
Murat Ünalmış Bey ve onun gibi oyunculara şunu söylemek istiyorum: Ne olur, bir iş yapıyorsunuz, çok da iyi gidiyor, senelerce izleniyor. Onu tamamladıktan sonra bir durun, seyirci bir soluk alsın. Seyirci sizi bir özlesin. Bir nefes alsınlar. Yani burada ‘Ahmet’i oynarken 3 gün sonra ‘Mehmet’i oynuyor, görüyorsunuz. Hazal’ın belki kendine göre çok geçerli sebepleri vardır ama umut ediyorum ki öyle değildir. Bana etik olarak Hazal Kaya’nın yaptığı şu çok yanlış gelmişti; senin adına bir dizi var ve devam edecek bir dizi var, sen onu bırakmamalısın. En azından ekibine vefasızlık olur bu. Ama belki de Hazal Kaya’nın çok önemli bir nedeni var kendine göre onu bilmiyorum. Çünkü ben iki senedir uzağım dizi sektöründen. Bir de ne olur yalvarıyorum, bir diziyle oyuncu olunmuyor çocuklar. Oyunculuk başka bir şey… Bir dizide tuttu; atıyorum ‘Ayşe Yıldırım’ oldu. Sen olmadın aslında, çok yolun var önünde, onu bir sindir. Bir dur, bir bekle, bakalım arkadaki sepetinde neler var? Neler topladın, neler biriktirdin? Ben inanamıyorum şimdiki nesile. Şimdi ‘Veda’ diye bir dizi var, orada bir büyükanne var Maral Üner… Hiç daha önce gördünüz mü? İlk defa gördünüz değil mi? İşte o Maral hanımefendi Türkiye’nin en büyük aktrislerinden biridir. Bilir misiniz adını; bilmezsiniz. Demek ki yapımcılar ne yapacaklar, biraz derslerine çalışacaklar. Biraz tiyatro izleyecekler, oyunları takip edecekler. Gidecekler, nerede hangi oyuncu oynuyor gözlemleyecekler. 15 kişinin etrafında hikayeyi döndürmeyecekler.

BOTOKS YAPTIRMAK OYUNCULUĞA İHANETTİR
-Orta yaş krizine girip yüzüne botoks ve dolgu yaptıran oyuncular hakkında ne diyeceksiniz?
Yaptıranlara bir şey demiyorum, saygı duyuyorum ama eğer aktristsen, oyuncuysan botoksmuş, dolguymuş yaptırma diyorum. Yaptırma! Bana diyorlar ki mesela, “Aayy şuralardan biraz botoks yaptır da kaşların kalksın.” Niye? O zaman ben mimik yapamayacağım, oyuncu mimiğiyle oynayan insandır. Çok önemlidir bunlar. Botoks yaptırırsam, her şeye aynı şekilde bakayım o zaman. Olmaz, oyuncu, yüzüyle mimikleriyle ona ihanet etmemeli. Çünkü ben şu anda 58 yaşındayım. 59’a gidiyorum, bu yaştan sonra jöndam oynamayacağıma göre kendi yaşımı oynayacağım. Botoks dolgu yaptıranlar oyunculuğa ihanet etmiş oyunculardır. Sahne kadını olursun yaptır, ama ne olur oyuncular yaptırmasınlar.
-Biraz çaba gösteren herkes bir dizide rahatlıkla oynayabilir mi?
Dünyanın her yerinde güzel kadın, yakışıklı adam gerçeği var.  Türkiye için söylüyorum, gerçekten o kadar iyi aktör ve aktrisler oluştu ki bunu yadsıyamayız. Şimdi bir Kenan İmirzalıoğlu için ‘kötü oyuncu’ oldu diyebilir miyiz? Kıvanç için diyebilir miyiz? Hayır. Ama bu çocuklar bu işe zaman ayırdılar, emek verdiler. Bu işi öğrenmek için çaba sarf ettiler. Ben onların bu çabalarına bu gayretlerine saygı duyuyorum.

BAZI SANATÇILAR HALKLA ARASINA DUVAR KOYUYOR
-Siz seyirciyle iç içe yaşayan bir oyuncu musunuz, yoksa halkla arasına duvar örenlerden mi?
Asla halkla arama bir duvar örmem. Tam tersine, iç içe olmayı çok severim. Şunu da söyleyeyim, bazen çevremde öyle sanatçı hanımlar, öyle sanatçı beyler görüyorum ki zannedersiniz ki Osmanlı hanedanından çıkmışlar. Onların nerelerden geldikleri çok net biliniyor. Ama tavır ve eda olarak baktığınız zaman sanki Sultan Süleyman’ın çocukları. Öyle değil mi görmüyor musunuz ? Müthiş bir duvar koyuyor? Kasıla kasıla yürüyorlar. Ben çok aristokrat bir aileden geliyorum aslında. Bunu kimse bilmez. Ama ben hiçbir zaman kendi insanımla arama duvar çekmedim. Niye çekmedim? Çünkü ben bugün bu işte bir Melek Baykal olarak varsam, bunun tek sebebi işte o arama duvar çekmediğim öbür taraftır. Çocukluğumda ekonomik olarak hiç zorlanmadım. Hiç kimsenin dedesinin ya da büyükbabasının büyükannesinin arabası yokken o tarihlerde çok zordu; ben böyle bir evde büyüdüm. Ama bunu bir gün anons ettiğimi duydunuz mu? İlk defa söylüyorum. Ama maalesef öyle insanlar görüyorum ki bunu da inkar etmiyorlar, “Ben gecekondudan geldim” diyorlar. Fakat duruşları öyle bir duvar çekiyor ki sanki Osmanlı hanedanının üçüncü kuşağından gelmişler.
-Halk sizi sokakta görünce ne diyor? Ne diye yanınıza yanaşıyor?
Aaay o kadar güzel yanaşıyorlar ki? Ben pazara da giderim, halk plajına da giderim. Öyle garip çizgilerim yoktur. Tam tersine seyirciyle, halkla iç içe olmaktan son derece mutlu olan bir kadınımdır. O insanlar beni var etti tabii bende onların yanında olacağım. “Melek Abla” diye gelirler yanıma. Derler ki “Sizi öyle seviyoruz ki bazılarını da çok seviyoruz ama aramıza öyle bir set koyuyorlar ki yanlarına yanaşamıyoruz” İşte bu çok ayıp, çok acı… Bırakın insanlar size yaklaşsın, dokunsun. Seyircinizin size dokunması kadar normal bir şey olabilir mi?

YALAN DÜNYA DİZİSİ BİRAZ ABARTILI
-Dizi seyrediyor musunuz?
Bir iki tane dizi seyrediyorum. ‘Muhteşem Yüzyıl’ı izliyorum. ‘Uçurum’, ‘Seksenler’ ve ‘Leyla ve Mecnun’u seyrediyorum.
-‘Yalan Dünya’yı izlemiyor musunuz?
Hayır, çünkü ‘Yalan Dünya’nın karakterleri hepsi çok iyiler ama bir ‘tık’ biraz abartı buluyorum. Bence o dizide oyunculuklar abartılıyor.
-Cennet Mahallesi’nde oynamanız için size teklif geldiğinde Alişan ve Çağla Şikel’in sizinle oynayacağını öğrendiğinizde önce bir tedirginlik yaşamışsınız. Biri manken biri türkücü diye gerilmişsiniz öyle mi?
Çok normal değil mi bu tavrım? Senelerini Devlet Tiyatrosu’na vermiş bir oyuncu olarak, koskoca roller oynamış bir kadının birden bire televizyonda türkücü Alişan’la manken Çağla Şikel’le partnerlik size teklif ediliyor çok normal değil mi benim bu ilk tepkim. Çok normal ama sonradan gerçekten her ikisi de son derece başarılı oldular. Başarılı olduklarını da zaten tüm seyirciye gösterdiler ama iyi bir hocaları vardı. Ama onlarda beni hiç üzmediler, hiç kırmadılar, hep sevdiler ve saygı gösterdiler. İkisini de çok severim.

ALİŞAN İLE ÇAĞLA'YI BARIŞTIRAMADIM
-Alişan’la Çağla Şikel’in arası bozuk, uzun bir zamandır kavgalılar.  Onlara bir abla olarak ne tavsiye edersiniz?
Ne tavsiye de bulunabilirim hemen söyleyeyim; ikisi de aslında birbirlerini çok seviyor, ben bunu çok iyi biliyorum. Ama bir talihsizlik yaşandı. Bence onlar son 10 senenin en iyi çifti olacakken televizyon ekranlarında saçma sapan küslükleriyle o şanslarını çiğnediler. Gene barışsalar gene bir araya gelseler yemin ediyorum bu kulvarda en iyisi olurlar çift olarak. Çünkü esprileri çok iyi tutuyordu, çok iyi anlaşıyorlardı ikisi. Bu da seyirciye geçiyordu.
-Sizce barışsınlar mı?
Küslüğü bıraksınlar barışsınlar. Ama buna ikisi karar verecek. İkisi de aklı başında yetişkin insanlar…  Ben onları bir kez barıştırmak istedim ve araya girdim. Ama bundan sonra karışmak istemiyorum. Ben araya girmeme rağmen onları barıştıramadım.

 

 

YORUM YAP
YORUMLAR